13 Haziran 2009 Cumartesi

Cumartesi Yürüyüşleri

Her cumartesi günü saat 19'da Takism meydandan başlayıp Galatasaray'da bitirdiğimiz bir yürüyüş var. Yaklaşık 16 haftadır yürüyoruz. Ancak son 2 haftadır polisin engellemsi ile karşılaşıyoruz. Bahaneler klasik. Biz size şimdiye kadar ihtimam gösterdik, bundan sonra yok. Kısaca yürütmeyeceğiz diyorlar. Dünyanın her tarafında yürüyüş yapmak sonrasında basın açıklamasını okumak serbest. Ama güzide yurdumda yassakk. Kısa ve öz yassaakk. 2 haftadır oturma eylemi şeklinde bu yürüyüşü gerçekleştiriyoruz. Önümüzdeki hafta ise ne olacak hiçbir fikrim yok. Yürüyeceğiz- yürümeyeceğiz tartışması komik. Aynı zamanda bir iktidar kavgasını getiriyor. Bakalım zaman ne gösterecek.

Bu cumartesi yani 13haizran 2009 günü, 121. günde okuduğumuz basın bülteni şöyleydi:

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), 2008 yılına dair sendika hak ihlallerini açıkladı.
Rapora göre Türkiye; sendikal ayrımcılık konusunda dünya sıralamasında birinci.
Kısaca Türkiye, sendika düşmanlığı konusunda dünya rekorunu kırmış bir vaziyette.
“Türkiye'de özel sektör işvereninin, kanunları göz ardı ederek sendikaları zayıflatmak ve yok etmek için işçileri işten çıkardığı" cümlesi de bu raporda yer aldı.
Yine rapora göre 11 milyon çalışanın sadece 1 milyonu toplu sözleşmeye sahip.
Raporda bir başka dikkat çekici husus da: Türkiye, yasal haklarını kullanan sendika temsilcilerini, cezaevine gönderen 9 ülkeden biri.
Sendikalı olmanın suç sayıldığı, sendikalı çalışanların işten atıldığı ve en temel hak olan örgütlenme hakkının yok edilmeye çalışıldığı hepimizin bildiği gerçekler.
Türkiye’nin bu kırık dökük demokrasisinden biz sabah-atv çalışanları da payımıza düşeni aldık.
400 kişi olarak başladığımız bu mücadele baskılar sonucu 100’lere kadar düştü ve greve ancak 10 kişi çıkabildik.
10 kişi ile başladığımız bu grevde ise her gün biraz daha çoğaldık, güçlendik.
Sizler, en başından beri yanımızda yer alarak, adeta bizimle beraber grev yaparak bize güç verdiniz.
Krizi fırsat bilen patronların haklarını gasp ettiği direnişçi işçilerin de katılımıyla artık ‘korkulur’ bir güç halini aldık.
İşçilerin birliği, öyle bir boyuta geldi ki, polis geçen hafta artık ortak bir direniş eylemi haline gelen yürüyüşümüzü engelledi.
Buna gerekçe olarak aramızdaki Eğitim Sen ve ESP üyeleri ile Yıldız Üniversitesi’nde eğitim hakları engellenen öğrencileri gösterdiler.
Yürüyüşümüze engel olanların gerçek niyetleri ortada...
Ama unuttukları bir şey var.
Biz grevin başından beri her adımımızı bu dostlarımızla birlikte attık.
Onlar bizi 4 aydır hiç yalnız yürütmediler.
Biz de bundan sonra asla onlarsız yürümeyeceğiz.


7 Haziran 2009 Pazar

114.gün


Günler bu kadar hızlı geçerken haliyle bloga yazacak konu bulmak da zorlaşıyor. Aslında zorlaşıyor değil de, sanki hep aynı şeyleri söylüyormuşuz gibi bir duygu yeşeriyor.


Dün 114. günümüzdü. Bununla beraber yargı da grevi yasallığını onayladı ve işe iadeleri kazandık. Ancak Türkiye'deki işe iade davalarının yanlışlığı şurada: Davayı kazansanız bile seçimi patrona bırakıyor. Ya bu insanları işe alırsın ya da tazminatlarını öder gönderirsin diyorlar. Bu da yargının bir başka yanlışlığı. Seçim hakkı işten atılan kişi de olmalı. Biz davayı kazandık. Ancak buna itiraz ediyoruz. Aynı şekilde grevdeki birini atmak suçtur yazan anayasa mahkemesinin Çalık grubuna cezai yaptırım uygulamasını istiyoruz. İş sadece tazminat kazanımına kalırsa Türkiye'deki bütün hak arama çalışmaları başlamadan biter. Bakalım zaman ne gösterecek.


Sabah-Atv gurubunda sendikal örgütlenmeyi ilk başlatan ve bu yüzden işine son verilen 3 arkadaşımızda davalarını kazandı. Yargıtay onayladı, bu sonucu. Bu arkadaşlardan biri olan Cengiz Erdinç'in 114. gün dolayısıyla okuduğu bildiriyle yazıyı bitirelim.


Bizler gazeteciyiz…

Gazetecilik, işgal altındaki bir ülkenin vatandaşlığına benzer… Sürgüne gidersiniz, işbirliği yaparsınız ya da direnirsiniz…

Bizler direnmeyi seçen gazetecileriz…

Bizim ülkemiz, bizim kalelerimiz insanların özgür zihinleri, özgür vicdanları…