19 Mart 2009 Perşembe

Anneler çocuklarını arıyor


Yazıya başlarken ki niyetim; neler olup bitttiği hakkında bilgi vermek, Grup Yorum'un yarın 12:30'da Sefaköy'de derigelrin bulunduğu yeri ziyaret edeceğini eklemekti. Ancak olmadı. Cumartesi Annelerine ilişkin bir yazıya ilişti gözlerim. Kaç yıl oldu, bilmiyorum. Yıllardır bu ülkede anneler çocuklarının cesedini arıyor. Cümleyi yazarken bile ürpermemek mümkün değil. Anneler çocuklarının bir mezarı olsun istiyor. Belki ayda bir, belki senede bir ziyeret edebilecekleri bir mezar. Anneler insan olmanın en temel hakkını soguluyor, yaşama hakkını. Oysa suçlu mu değil mi bilmeden bu ülkede binlerce insan faili meçhulle kayboldu. Faili meçhul, bilinmiyor. Gerçek bu değil oysa. Gerçek sadece görmek isteyenler için var. Bu halk gereçeği görmek istemediği gibi, devlet de görmek istemiyor. Kabul etmek istemiyor yüce devletimiz. Failleri meçhul, katilleri bilmiyoruz diyor. Bulmak için de çabalamıyor ama.


Gazetede çıkan bir fotoğrafı hatırlıyorum. Yakın zamandaki bir fotoğraf. POAŞ kuyularının yakınlarında bir sürü insan. Kuyuyu işaret ediyorlar, çocuklarımız orada diyorlar. Bir zamanlar Diyabakır'da falanca yola ölülerin gömüldüğü söylenirdi. Kulaktan kulağa yayılırdı bu dedikodular. Çünkü bunu sesli dile getirmek bile bir suçtu. Bir petrol kuyusunda oğlunun olduğunu düşünüyor, bir anne. Başka bir baba kemikleri dahi olsa bulmaya razı. Aklıma Mevlana ile Şems-i Tebriz'in hikayesi düşüyor. Öldürüp attıkları kuyuya bakamayan Mevlana'yı. Şimdiyse kapitalizmin tüketim nesnesi Mevlana. Bir yazar, bir ülke onun üstünden para kazanıyor.


Her cumartesi anneler bu ülkede çocuklarının cesedini arıyor. Ve ben bu cümleyi yazarken bile zorlanıyorum. Yazıya 29 yaşında hayatına son veren Zafer Karabey'in intihar etmeden önce bıraktığı mektuptaki bir dizeyle son verelim:

"Daha ne kadar dayanabilirdim, herkesin bir başkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaşama".

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder